27 Aralık 2015 Pazar

Kur'an ve Anatomi

Kaynak:http://berkaneren.blogspot.com.tr/2015/10/kuran-anatomi.html


Kur'an & Anatomi



İÇİNDEKİLER


1.BÖLÜM

A- EMBRİYOLOJİ

1- Döllenme
2- Üç Karanlık Evre
3- Duyuların Gelişimi
4- Programlanan İnsan

2.BÖLÜM

B-OSTEOLOJİ

1- Kemiklerin Oluşumu
2- Köprücük Kemiği ve Can (Os Claviculae)
3- Omurga da ki Yaşam Sırrı (Os Vertebrae)

3.BÖLÜM

C- DERMATOLOJİ

1- Parmak İzi
2- Derilerin Değiştirilmesi (Ağrı Reseptörleri)

4.BÖLÜM

D- EK SORU

1- Neden İnsan yaratılmıştır?



---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1.BÖLÜM

A- EMBRİYOLOJİ

1- Döllenme

[Kıyame Suresi 37]"O, dökülen meniden bir damla değil miydi?"

Arapça dil bilgisine göre, "Bir Damla" demek, çokluğun içerisinden bir adet anlamına gelmektedir. Kur'an bu yönüyle gerçekten bir mucize göstererek, 1 damla spermin içerisinden yalnızca 1 adet sperm ile yaşam döngüsünün başladığını göstermektedir.



[Görsel]:Ovum.(Kadın döl hücresi)

[Alak Suresi 1-2]:"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı."

Arapça bir sözcük olan Alakın  karşılığı; "asılıp tutunan  şey"dir. 23 Kromozom Erkek'te, 23 Kromozom'da Kadında vardır. Erkeğin; kadında ki yumurta hücresi olan ovum'u spermler ile döllemesinden sonra; Zigot oluşur. Ve bu zigot, rahim'e asılıp tutunur. Gelişimini sürdürür.

İlginç bir olay vardır ki; Kur'anda tekil olarak Erkek sözcüğü; 23Kadın sözcüğü 23 kez geçmektedir. Dolayısıyla; 23 erkekten 23 kadından 46 Kromozom ile sağlıklı bir birey oluşmaktadır.

2- Üç Karanlık Evre

{Zumer Suresi 6}:"Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık duvar içinde, bir yaratılıştan sonra bir başka yaratılışa dönüştürüp yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?

Allah, Kur'an'ın Zumer suresinin 6.ayetinde, "Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra bir başka yaratılışa dönüştürüp yaratmaktadır." buyurmaktadır. Bugün gerçekten de Embriyoloji biliminin yaptığı araştırmalara göre, anne karnında olan bebek gelişmekte iken 3 karanlık bölgeden geçmektedir. Bunlar sırasıyla;

1-Batın Duvarı Karanlığı,
2-Rahim Duvarı Karanlığı,
3-Amniyon Zarı Karanlığıdır.



Embriyoloji alanındaki araştırmalar da bu karanlık bölgelerinde 3'er katmandan oluştuğunu göstermektedir.
  
Batın Duvarı Karanlığı: Dış Kas Plakaları, İç Kas Plakaları, Çapraz Kaslar.
Rahim Duvarı Karanlığı: Epimetrium, Miyometrium, Endometriyum.  
 Amniyon Zarı Karanlığı: Amniyon(Rahim'de fetüsü en içten saran zar), Koryon(Orta amniyon zarı), Desidüa(Dış amniyon zarı).

Ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğini yazmaktadır.

[Zumer Suresi 6]:"Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık duvar içinde, bir yaratılıştan sonra bir başka yaratılışa dönüştürüp yaratmaktadır."
"Rahimdeki hayat 3 evreden oluşur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanın sonuna kadar) ve fetal (8. haftadan doğuma kadar)."
-(Williams P., Basic Human Embryology, 3. baskı, 1984, s. 64)

Bu evreler ise; bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Bu evreler sırasıyla;

1-Preembriyonik Evre,
2-Embriyonik Evre,
3-Fetal Evredir.

Preembriyonik Evre: Bu ilk evrede zigot bölünerek çoğalır, bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarına gömer. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar.

Embriyonik Evre: İkinci evre toplam 5,5 hafta sürer ve bu süre boyunca canlı "embriyo" olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar.

Fetal Evre: Bu döneme girildiğinde, embriyo artık "fetus" olarak adlandırılır. Bu dönem gebeliğin 8. haftasından itibaren başlar ve doğuma kadar sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği fetusun yüzü, elleri ve ayaklarıyla belirgin, insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır. Dönemin başında 3 cm boyunda olmasına rağmen tüm organları ortaya çıkmıştır. Bu dönem 30 hafta kadar sürer ve gelişme doğum haftasına kadar devam eder.


3- Duyuların Gelişimi

[Secde Suresi 9]:"Sonra Allah, onu dizayn etti ve onun içine ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz."

[Mü'minun Suresi 78]:"O, Sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir. Ne de az şükrediyorsunuz?


[Nahl Suresi 78]:"Allah, sizi annelerinizin karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye; İşitme,görme duyularını ve gönüller verdi.


[En'am Suresi 46]:"De ki; Düşündünüz mü hiç? Eğer Allah sizin; işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek İlah kimdir?


[İnsan Sıres, 2]:"Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla meniden yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık."


Yukarı'da ki ayetlerde Allah'ın insana verdiği bir takım duyulardan bahsedilmektedir. İlginçtir ki; bu duyular sürekli belli bir sıra içerisinde zikredilmiştir.


1-İşitme

2-Görme
3-Hissetme.

Peki bu sıralama için Modern bilim ne demektedir?


Prof.Dr.Embriyolog Keith Moore, embriyonun gelişim sırasında iken; ilk önce iç kulakların belirmeye başlamasını ve bunun ardından da görme ve hissetme & anlamanın merkezi olan beynin gelişimine başladığını söylemektedir.


[Prof.Dr.Embriyolog Keith Moore; Müslüman değildir ancak Kur'an ve Anatomi ile ilgili kitap yazmıştır. Kuranda ki bu ayetleri onaylamaktadır.]


İşitme > Görme > Hissetme/Anlama sıralaması oluşmaktadır. Kur'anda'da Allah Embriyo'nun gelişimi sırasında izlediği yolları anlatırken; bu sıralamayı kullanmıştır.

4- Programlanan İnsan

[Tin Suresi 4]:"Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

1-Lekad = Andolsun (Arapça'da "And" işaret anlamı taşır.)

2-Halaknâ = Biz Yarattık

3-El İnsâne = İnsanı

4-Fî = İçinde

5-Ahseni = En  Güzele Ulaşabilecek

6-Takvimîn
 = Programlama, takvim

Arapça dil bilgisinin kuralları gereği; ayet Türkçe'ye çevrildiğinde Takvimin sözcüğü; "Ahsen-i Takvimîn" olur ve en güzel şekilde/biçimde anlamlarına gelir. Dolayısıyla; bu ayetin meali;


"Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık." olmaktadır.


Bu ayete karşılık; Ateist veya diğer dinlere mensup kişiler; Genetik bozuklukları öne sürmektedir.

(6 Parmaklılık, Yapışık İkizlik vb.) Ancak bilinmelidir ki; genetik bozuklukların temel sebebi; İlk olarak savaşlardır. Peki savaşlar ile genetik bozukluluk ne alakadır?! diyenler elbet olacaktır.

Savaşlar ile genetik bozukluluk bir hayli alakalıdır."Biyolojik/Kimyasal Silah" olarak adlandırdığımız silahlar; genetiği bozmaktadır. Tarihçilerin görüşüne göre tarihteki ilk kimyasal silah; Hititler tarafından geliştirilmiştir. Mısırlılara ait bir tablette; Hititlerin Kadeş savaşında Vebalı hastaları casus olarak Mısır'a gönderdiği ifade edilmektedir.

Eğer ki kimyasal silahlar olmasa idi; gerçekten de insan en güzel biçimde yaratılmıştır.

Ayette ki kelimeler tek tek incelendiğinde; tamlamanın olmadığını düşünürsek; "Takvimîn" sözcüğü de bir hayli önem taşımaktadır.

Arapça bir sözcük olan "Takvimîn" sözcüğü, program gibi anlamlara gelmektedir.

Nitekim bugün bizlere biyoloji bilimi de insanın programlanmış olduğunu söylemektedir. Kainat ve insan vücudu tamamen programlanmıştır.

Örneğin; en çok sinir ucu; parmak uçlarımızda yer almaktadır. Eğer ki orada sinir uçları olmasaydı; herhangi bir varlığı kavrayamazdık.

Kulaktaki duyum eşiği olarak adlandırılan algı sınırları, birazcık daha fazla olsaydı; vücudumuzdaki tüm tepkimelerin seslerini duyacaktık ve hayattaki sesleri algılayamaz olacaktık.

Yeni doğan bir bebeğin kafatası kemikleri çok yumuşaktır. Kafatası kemikleri bebekler üzerinde esnektir. Bu yüzden doğum sırasında bebeğin ana rahminden çıkmasına kolaylık sağlamaktadır. Eğer daha sert olsaydı bebek doğmadan ölebilirdi. Kafatası kemikleri kırılırdı.

Gibi daha pek çok olayları sayabiliriz. Kısacası; Evren ve İnsan; Programlanmıştır. Bu konuyu da Kur'an’da ki şu ayet ile bitirmek istiyorum.

[Kamer Suresi 49]:"Şüphesiz bir her şeyi kaderiyle (programlama,ölçü) yarattık."
 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

2.BÖLÜM

B-OSTEOLOJİ

1- Kemiklerin Oluşumu



Muminun Suresi 14.Ayet
1.Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık.
Ayette “Nutfe” olarak tarif edilen varlık zigottur. Zigot Rahim duvarına yapışarak embriyo haline gelmektedir. Bu ayette; “Alaka” olarak tarif edilen varlık ise Embriyodur.



2.Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık.

Ayette embriyo’nun mudga’ya yani yumuşak doku-kıkırdağa dönüştüğü anlatılmaktadır. Embriyo döneminde insan kıkırdak dokudur.

3.Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık.

Ayette, mudga’nın yani kıkırdağın kemiklere dönüşmesi anlatılmaktadır. Anatomi biliminde bu olaya “Ossificasyon” adı verilmektedir. Ossificasyon, Embriyonel dönemde ve doğumdan sonra bağ doku ve kıkırdak dokunun kemiğe dönüşmesine verilen isimdir. Kemikleşme, ana rahminde 7.ay ile 12.ay arasında başlar ve 20-25li yaşlara kadar devam eder. Ossificasyon, kemiğin epifiz ve diafiz merkezinde başlar.



Kıkırdak Dokuda Kemikleşme

 4.Daha sonra kemiklere et giydirdik.

Ayette Kemiklere et giydirildiği yani etin kemikleri sardığı-tutunduğu anlatılmaktadır. Embriyonel dönemde önce kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri, kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek bir araya gelir ve kemikleri sarar. Oluşan bu yapıya ise “et” adı verilmektedir.







5.Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik).

(Evrim konusuna destek olarak bu ayetin bu cümlesini gösterenler mevcuttur.)

6.İşte böyle Allah, Mübarek’tir, En Güzel Yaratıcı’dır.



2. Köprücük Kemiği ve Can (Os Claviculae)

Kıyamet Suresi 26-30.Ayetler

“Hayır, can boğaza dayandığı,
“Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği,
(ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği,
bacakların birbirine dolandığı zaman,
işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.”

Kıyamet suresinin 26.ayetinde geçen “Hayır, can boğaza dayandığı zaman” ifadesinin Arapça metninde “el terakiye” kelimesi kullanılmıştır. Arapça bir sözcük olan “El Terakiye” sözcüğünün karşılığı; Nefes Borusu, Köprücük Kemiği, Boğaz’dır. Hatta Latincede ki “Trake (Nefes Borusu)”sözcüğü Arapçadan geçmiştir. Nedeni ise, Haçlı seferleri aracılığı ile İslam coğrafyasında ki eserlerin çalınmasıdır.





Allah bu ayette 3 anlama gelen “El Terakiye” sözcüğünü kullanmıştır. Terakiye sözcüğünü, Köprücük kemiği olarak baz alırsak;

 Köprücük kemiği (Os Claviculae) kemikleşmenin başladığı ilk kemiktir. Sebebi ise bu kemiğin özel bir görevinin bulunmasıdır. Köprücük kemiği, kol hareketlerinin en olağanüstü durumda olmasını, kusursuz çalışmasını/işlemesini sağlamaktadır. Embriyonel dönemde bu kemiğin ilk kemikleşmesinin nedeni, ana rahminde ki embriyo da oluşacak diğer kemiklerin birbirleriyle bağlantı yapıp, yumuşak dokuların köprücük kemiği ile dengede tutularak, dengeli bir şekilde diğer kemiklerin de gelişmesini sağlamaktır. 


Os Claviculae (Köprücük Kemiği)


Yine ayette ki “El Tarkiye” sözcüğünü “soluk borusu (trake) olarak ele alırsak;
Soluk borusu, oksijen’in akciğerlere iletilmesini sağlayan kanaldır. Ayette “can boğaza-soluk borusuna dayandığı zaman” ifadesi kullanılmaktadır. Burada kastedilen nokta, ölürken verilecek olan son nefestir. Ölürken Nefes trake aracılığıyla dışarı çıktığı zaman, can’da verilmiş olacaktır.

3- Omurgada ki Yaşam Sırrı (Os Vertebrae)

Tarık Suresi 5-7.Ayetler

"İnsan neden ve nasıl yaratıldığına bir baksın;
 o, atılan bir sudan yaratıldı.
 (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır."

Tarık suresinin 5 ve 7.ayetler arasına (5-7 dahil) baktığımızda, Allah insanın Anatomi bilimini öğrenmesini, aynı zamanda da neden yaratıldığımızı öğrenmemiz için de Kur’an okumamızı istemektedir.

 6. Ve 7. Ayetlere baktığımız zaman, “o atılan bir sudan yaratıldı, o su bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır.” İfadesini görürüz. Bu ayeti okuduğumuzda aklımıza ilk olarak “meni” gelmektedir. Ancak meni bel ve göğüs kemikleri (omurları) arasından çıkmayacağı için, bu ayettin bizlere anlatmak istediği başka bir mesaj olduğunu da unutmamamız gerekmektedir. 

Sinir sistemimizin ulaşmadığı hiçbir organ yoktur ve vücudumuzda ki bütün biyokimyasal olaylar sinirlerimizin kontrolü altında işlemektedir. Anatomik olarak; Kadın ve erkeğin cinsiyet organlarını çalıştıran sinirler, parasempatik ve sempatik sinirler olarak adlandırılır. Parasempatik sinirler, kuyruk sokumu kemiklerinin üstündeki sağrı kemikleri arasındançıkar.






YAŞAM-ÜREME MEKANİZMASI

1- Pudental sinirler yoluyla iletilen uyarılar ile sırt kemikleri bölgesinde bulunan (Göğüs omuru-Vertebrae Thoracicae ile Vertebrae Lumbales) 14 sırt omuru arasında ki sempatik çekirdekler uyarılır. 

2- Buna cevap olarak göğüs kaburga kemikleri ile omur kemiklerinin birleşim yerinin altında bulunan deliklerden uyarı verilir.

3- Bu uyarılar cinsiyet organlarına iletilir ve meninin atılmasını sağlayan kasları gevşeterek meni atılır.

Yukarıda ki spermin atılma mekanizmasına baktığımız zaman, Allah aslında o ayet ile, spermin nasıl atıldığını bizlere işaret etmiştir, bunu çözmek içinde ayetin başında “insan neden-nasıl yaratıldığına baksın” tavsiyesini-emrini vermiştir.




---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

3.BÖLÜM

B- DERMATOLOJİ

1- Parmak İzi

[Kıyame Suresi 4]:"Evet, değil kemiklerini, parmak uçlarını bile düzüp koymayagücümüz yeter."

Kıyame suresinin 4.ayetinde geçen bu ayet; Parmak uçlarına dikkat çekmektedir. "Parmak uçlarını bile düzüp koymaya" ifadesindeki; Düzüp-koyma sözcükleri bu ayete belli bir işaretler katmaktadır. Parmak uçları düzülmüştür. Her insanın Parmak uçları farklıdır.

Bu ayet Kur'anda ki Kıyame yani Kıyamet (Ölümden sonraki diriliş) adlı surede geçmektedir. Kıyamet vaktinde; herkesin dirileceğinin bir işaretide; parmak uçlarındaki izlerdir. Her bir iz; farklı bir kişiye işaret eder.



2- Derilerin Değiştirilmesi (Ağrı Reseptörleri)

Tayland'da ki Chiang Mai üniversitesi Anatomi bölümü başkanı Prof.Tagatat Tejasen, Dr.Zakir Naik ile karşılaşması sonucunda Müslüman olmuştur.

Bilim adamları yıllarca yıldır; Ağrı Reseptörleri üzerine araştırmalar yapmışlardır. Ve; yıllarca yıldır da; Ağrı hissinden sadece beynin sorumlu olduğu kaanatine varmışlardır. Yakın bir geçmişte öğrenmişlerdir ki; Beynin yanısıra deride ağrıyı hissetmeye yarayan ağrı reseptörleri vardır. Bir insan ağrı reseptörleri olmadan acı hissedemez.

İşte bu sebeple de derisi yanmış bir hasta geldiğinde, doktorlar yanan derinin üzerine toplu iğne batırırlar. Eğer hasta acı hissediyorsa; yanık yüzelseldir. Üzülecek bir şey yoktur. Eğer hasta acı hissetmiyorsa; işte o zaman doktor üzülmelidir. Çünkü yanık derindir.


[Nisa Suresi 56]:"Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız! Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz!"

Kur'an ayetleri inkar edenlerin ateşe atılacağını ve derilerinin yanıp döküldükçe yeniden yenileneceğini söylemektedir. Bura da "Ağrı Reseptörlerine (Pine Reseptors)" işaret vardır.

Ve bugün, yakın zamanda bilim adamları; deride ağrıdan sorumlu olan Reseptörleri keşfetmişlerdir.


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

4.BÖLÜM

D- EK SORU

1- Neden İnsan yaratılmıştır?


Değerli okuyucularım. Bu sorumuzun cevabını bizlere Allah Kur'an'da bildirmektedir. 

[Zariyat Suresi 56]:"Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece)Bana kul olsunlar diye yarattım.


İnsanoğlunun var olmasında ki ilk amaç; Allah'a kulluktur. Kimi insanlar; Kul ile Köle kavramını birbirine karıştırmaktadır. Kul ile Köle kavramı aynı değildir. 


Köle kavramı; Bir kişinin zorlaması sonucunda o kişiye itaat etme şuuru iken,

 Kul kavramı ise; Bir kişinin zorlamamaksızın, onun tavsiyelerine itaat etme şuurudur.

Gerçekten insan bu hayatta yaşamak veya yaşamamak istiyorsa, Allah'a Kul olmalıdır. Çünkü; Yüce Allah, insan için ne gerekliyse, ne faydalıysa her şeyin en doğrusunu bilendir. 


[Mülk Suresi 2]
:"O ki; hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O mutlak galiptir. Çok bağışlayıcıdır.

İnsanoğlunun var olmasında ki ikinci amaç ise; İmtihandır. Dünya'da her insan belirli bir imtihana tabiidir. Herkesin anlaması gerektiği bir konu vardır ki; oda dünya'da adaletin olmadığıdır. Dünya'da eşitlik vardır. Adalet yoktur. Eşitlik; adalet demek değildir. Adalet Ahirettedir. Dolayısıyla insan kendisine eşit değil de adaletli davranılmasını istiyorsa, yeryüzünde Allah'ın emir ve yasaklarına uyarak, ahiret için çaba göstermelidir. 


Kısacası; İnsan'ın bu dünya'da yaratılmasında ki amaç; Allah'a kulluk ve imtihandır. Eğer siz bu imtihandan başarıyla geçmek istiyorsanız, kendinizi Allah'a adayınız.[En'am Suresi 162]:"Muhakkak ki; benim namazım-salatım, kurbanım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.”de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder