18 Aralık 2015 Cuma

HANS VON AİBERG’E KURULAN F TİPİ KOMPLO’DA; AHMET HAKAN COŞKUN’UN OYNADIĞI ROL NEDİR?





Danıştay saldırısını hangi odakLAR tezgahladı?

Gerek Ertuğrul Özkök’ün 18-27 Mayıs 2006 tarihli makalelerinde gerekse İşçi Partisi’nin 27 Mayıs 2006 tarihli açıklamalarında DANIŞTAY SALDIRISI’nın kimler tarafından tertiplenip gerçekleştirdiğine yani komplolar ve suç ortaklarına dair önemli ipuçları kamuoyuna sunulmuştur.

Bu bilgilere ek olarak; F-tipi-Akp’nin geçmiş fişlemelerinin ve emniyet içindeki illegal örgütlenmelerinin basına nasıl yansıdığı, daha doğrusu ayaklarının birbirlerine nasıl dolandığı ile ilgili hatırlatmalarda [pS1] bulunmuştuk.

Şimdi yeni bir katkı yapıyor; daha önce yayımladığımız Hans von Aiberg’e kurulan F Tipi medya tertibi ile atılan iğrenç iftiraların (dolayısıyla hapishanede nasıl öldürülmeye çalışıldığının) deşifrelerine yönelik yazılara ek olarak:

Yaşanan gelişmelerde Ahmet Hakan COŞKUN’un rolüne değiniyoruz…




Kesim: “Dava_Hv.Æiberg, Part.03.b”den…

31.10.2008 Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 12. Celse:
… SANIK E.B.: Önceki beyan ve savunmalarımı tekrar ediyorum, 100 bin dolar ile ilgili alınan BORÇ sebebiyle hukuk mahkemesinde dava devam etmektedir, diğer bağışlarımızla ilgili herhangi bir talebim yoktur, dedi …
K A R A R : Gerekçeli kararda açıklandığı üzere,
4- Mağdur-sanık M.K.’a yönelik eylemde dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmadığından sanıkların BERAATLERİNE …
Suçtan elde edildiği gerekçesiyle mağdur-sanık M.K.’a iadesi talep edilen taşınmazla ilgili Balıkesir Asliye Hukuk mahkemesinde açılmış dava bulunduğundan, bu taşınmazla ilgili mahkememizce karar verilmesine YER OLMADIĞINA …

2006 Haziran operasyonunu başlatan, AİBERG’i 8 ay ve eşini 7 ay cezaevinde yatıran, davanın belkemiğini oluşturan işte bu EV (yüzbin dolar) konusuydu.
(Av. Serdar Aydın perde gerisinden bir yığın iş çevirmiş, bir yandan Fetullah’ın verdiği görevi yerine getirirken diğer yandan da şahsi menfaatinin ardındaca koşmuştu. Dahası, avukat Aydın’ın yaptıklarından müvekkili M.K.’un haberi dahi yoktu. Serdar Aydın, kırmızı görmüş kızgın azgın boğa misali paranın peşine koşmuş, ortada hiçbir şekilde ve zerrece dolandırıcılık unsuru bulunmadığını bildiği halde, f tipi savcıyla birlikte “suç imal etmeye” çabalamıştı. )
Oysa bir alacak-verecek meselesinin böyle bir davada yeri yoktu. Onun yeri hukuk mahkemeleriydi. (Sözkonusu bu avukat, alacak-verecek davasını bile müvekkili M.K.’tan aldığı vekaletle ancak onun bilgisi dışında açmıştı.)

M.K.’tan E.B.’a, Hans von AİBERG’den müdahil avukatlara kadar herkes ama herkes, gerek soruşturma-kovuşturma gerekse mahkeme aşamalarında bunun bir BORÇ olduğunu her seferinde özellikle vurgulamışlardı.
Evet; Emniyet, Savcılık ve Mahkeme süreçlerinde defalarca dile getirilmişti. (Üstelik bir kişi dilediği kişiye ister borç verir ister hibe eder vb. kimi ne ilgilendirir?)

Sonradan Serdar AYDIN ile Sayın Savcı (Ali Ceylan) da BORÇ olduğunu belirtmişlerdi. Oysa başlangıçta bu eylemi; YARDIM TOPLAMA gibi göstermeye çalışan Av. Serdar AYDIN’dı, İNFAK adı altında suç kapsamına sokmaya çabalayan da Sayın Savcıydı.
(Allah’ın Kur’an’a kutsadığı İNFAK kavramını suç olarak gösteren bir gerizekalı için ne denebilir ki?)

Serdar AYDIN müdafilik yapmak yerine operasyonun başında itibaren bir savcı gibi davranmıştı. Savcılığın iddiaları karşısında müvekkillerini savunacağına, onları Aiberg ve eşi aleyhinde nasıl şikayetçi yapacağının yollarını aramıştı.

Ev (100 bin Dolar) konusunu davanın içine yerleştirmiş, diğer tüm ayrıntılarla (tipik f tipi dümenleriyle) birlikte süsleyerek ortaya nitelikli bir suç görüntüsü çıkarabilmek için çabalamıştı. Yani bir gram kemiğin üzerine yüzlerce binlerce kg ağırlıkta et giydirme derdindeydi. (Ne var ki o bir gr. da iftiraydı.)



Hans von AİBERG sağlık vb. sebeplerden dolayı Edremit ilçesi Altınoluk beldesinde kalırken, Balıkesir Üniversitesinde görevli olan eşi merkezde iki çocuğuyla birlikte yaşıyordu. Mesude Ayberg derslerinin büyük çoğunluğunu Edremit’teki Meslek Yüksek Okuluna kaydırmış ve Altınoluk’a taşınmanın planlarını yapıyordu.

Altınoluk’ta bir ev, yine Altınoluk’ta hem çalışma ofisi hem ardiye olarak kullanılan bir başka ev, ayrıca Balıkesir’de üçüncü bir ev için ayrı ayrı kiralar ödeniyordu. Üç kira yerine ev alarak kredi ödemeyi düşünen Aiberg ailesi bu amaçla satılık uygun bir ev aramaya başladı.

Başta çevre iller olmak üzere İstanbul’un dahi sayfiye kasabası durumundaki Altınoluk’ta fiyatlar yüksekti. Nihayetinde denize yakın bir daire bulundu. Mal sahibi aciliyetinden dolayı 140 bin lira (o tarihlerdeki karşılığı 100 bin dollar) istiyordu; gerçekten de konumuna karşılık kelepir (değerinin çok altında) bir fiyattı.

Sabit gelir gösterebilen Mesude Ayberg kredi başvurularında bulundu ancak istediği miktar bankalarca kabul görmedi. 80 bin lira onaylanmışsa da üstünün tamamlanması gerekiyordu.

Saklı tutulan bu durum öğrenildi; Jury’ye sunuldu (Jury, Haniflerin işlerini aralarında istişare ettikleri Şura’dır; AYET emridir: Şura (42) suresi, 36 ilâ 39). Aiberg herhangi bir para talebinde bulunmadı. (Kimi Jury üyeleri tarafından gereken miktarın sağlanması teklif edilmişse de Aiberg tarafından reddedildi. ) Aiberg’in ilettiği bilgi yalnızca “Krediye kefil olacak biri var mı” yönündeydi. Hem ok’lenen 80 bin’i hem de üstüne kullanılacak olan krediyi Aiberg ailesi kendisi ödeyecekti.

Üstelik TAPU, KEFALET SAHİBİNİN ÜZERİNE yapılacaktı.

17 Mayıs 2006 tarihinde akşama doğru Jury başkanı (Pırıltı hanım) tarafından Yahoo Mail Group’ta toplantı çağrısı yapıldı. Ama bundan birkaç saat önce bambaşka bir konu hakkındaki aşağıdaki paylaşımlar Mail Group sayfalarına yansımıştı:

Tarih: Wed May 17, 2006 2:34 pm
Konu: Hans Aiberg’den Acil Mesaj 
Gönderen: selin5626
Selam Selam,
Ahmet Hakan’ın Hans aleyhinde yazdığı yazıdan sonra Hans’ın yanına giden tanımadığı bir avukat, Ahmet Hakan’a karşı onu savunacağını ve tazminat alacağını söylemişti. Hans beni nasıl buldun diye sormuş ve o da: Senin açık adresini Ahmet Hakan’ın istihbaratı biliyor. Bu avukatın adı Alparslan Aslan. Selam selam.

Tarih: Wed May 17, 2006 4:16 pm
Konu: Re: Hans Aiberg’den Acil Mesaj 
Gönderen: hay_ati_309
Selam selam
Barolar Birliği web sitesindeki avukat arama bölümünden;
Avukat Alparslan Arslan
Sicil No:24760
Tel:0216 336 65 49 – 50
Adres: Hasırcıbaşı Cad. No:30/1 Kadıköy-İstanbul
> — In hanifislam@yahoogroups.com, “Cahit” <cahit@…> wrote:
> Selam Selam ,
> Aynı isimli avukat bugün danıştayda silahlı bir saldırı gerçekleştirdi.
> http://www.milliyet.com.tr/2006/05/17/son/sontur17.asp
> Danıştay 2. Dairesi’ne ‘Biz Allah’ın askeriyiz, Allah ü Ekber’ diye
> bağırırak saldırı düzenleyerek 5 yüksek yargıcın yaralanmasına neden olan
> saldırgan Alparslan Aslan’ın 1977 doğumlu olduğu Bingöl nüfusuna kayıtlı
> olduğu öğrenildi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra
> İstanbul Barosu’na bağlı olarak avukatlık yaptığı öğrenilen saldırganın,
> avukat kimliğini kullanarak Danıştay binasına rahatlıkla girip çıktığı
> öğrenildi.
> Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1994’te mezun olduğu
> belirtilen Aslan’ın, bir süre Sedat Peker’in de avukatlığını yapan Avukat
> Hakkı Kurtuluş’un yanında çalıştığı kaydedildi.

Tarih: Wed May 17, 2006 4:28 pm
Konu: Re: Hans Aiberg’den Acil Mesaj 
Gönderen: hay_ati_309
Selam Selam
5 yaralıdan sonra bu “tırnak yiyen” biraz zor çıkar dışarı.
Bu açıdan kaptan için bir tehlike görünmüyor.
HasbinAllahu veniğmel vekil, ve niğmel mevla ve niğmel nesiyr.

Tarih: Wed May 17, 2006 5:11 pm
Konu: Avukat ile ilgili 
Gönderen: adrianinos
slm MİH slm
Bu avukat aslında Ahmet Hakan Coşkun’un avukatı ya da gönderdiği bir kişi, Hans’ı bulmak için mahalle muhtarına soruyor, muhtara Ahmet Hakan’ın avukatı olduğunu söylüyor, muhtara vekalet belgesini bile gösteriyor, ama vekalette Ahmet Hakan’ın soyadı olan Coşkun yok, sonra da Hans’a gelip, Ahmet Hakan’a karşı ona yardımcı olabileceğini söylüyor.
Bu Ahmet Hakan Coşkun’un dolayısıyla Feto’nun ikinci denemesi, bundan önce de Ahmet Hakan Coşkun metresi olan tanınmış bir avukatı-avukat Seçil- Hans’a gene ayni numarayla göndermişti, aslında Ahmet Hakan’ın avukatı olduğunu ama Ahmet Hakan’a kızdığı için yardımcı olmaya geldiğini söylemişti.
Ayni numarayı iki kez yutturmaya kalkışıyor.
Bir de birileri bulabilir mi acaba?
Vakit-Akit Gazetesi Danıştay’da başörtüsü konusunda red oyu kullanan beş hakimin fotolarını yayınlamıştı. Yaralananlar hakimler ile adları karşılaştırılsa.

Tarih: Wed May 17, 2006 5:16 pm
Konu: Re: Avukat ile ilgili 
Tarih: adrianinos
Yazmayı unutmuşum,
Bu avukat AHC’den alınacak tazminatı yarıyarıya kırışmayı da teklif etmişti.

Hans von Aiberg’in uzaktan yakından tanımadığı, ömrünce bir kez olsun görmediği ve hiç görüşmediği biri, bir bahane ile yanına gitmek istemiş, Ahmet Hakan’ın makalesine karşı tazminat davası açmayı teklif etmişti.

Ancak üstteki maillerde DÜZELTİLMESİ GEREKEN BİR EKSİK ya da YANLIŞ ANLAŞILMA vardı: Sözkonusu avukat, mahalle muhtarının işkillenip haber vermesi sebebiyle Aiberg ile yüzyüze görüşme s a ğ l a y a M A m ı ş t ı . Avukatın teklifi muhtar aracılığıyla iletilmiş, Aiberg ise görüşme talebini REDDETMİŞTİ. Amacına ulaşamayan avukat da çekip gitmek zorunda kalmıştı.


İşte tam bu noktada durup DÜŞÜNMEK gerekiyordu: Avukat Alparslan Aslan Danıştay saldırısını gerçekleştirmeden önce Aiberg’le neden görüşmek istemişti ya da hangi amaçla onu oraya kim+LER göndermişti?

Belki de Aiberg’e suikast düzenleyecekti?

Ya da görüşme sağlayabilseyd,i tezgahı hazırlayanlar tarafından fotoğraflar çekilecek, ne konuşulduğu asla bilinmeyecek ve o resimler çoktan tertiplenen PRE-ERG dosyalarına DELİL olarak eklenecekti.
(Hani yıllar önce Tevfik Yener komplo kurmuştu ya Barış Manço’ya, fotoğraflar çektirip yalan haberler yapmıştı. Veya AKİT gazetesi hedefe koyacağı kişilerin resimlerini yayınlıyordu ya, hani…)

Uğur Dündar da ARENA programında “OLE! OLE! OLE!” der gibi üç kez “SAHTE!” ve “SANAL ŞEYH” demeyecek, onun yerine bar bar şöyle bağıracaktı:

“İŞTE DANIŞTAY’IN AZMETTİRİCİSİ!”
“ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN LİDERİ!..”

Bunlar senaryo muydu?

Ancak 2007 ile başlayan operasyonların ve bitmek bilmeyen davaların süreçlerinde neler yaşandığına bakıldığında, komploları tezgahlayanların kapsamlı ve geriye dönük çalıştıkları, sahte delil üretmek konusunda ise -her ne kadar 2de1 elleri ayakları birbirlerine dolanıp çuvallasalar da- gayet uzman oldukları anlaşılacaktı.

Fetullahçı Alparslan Arslan’ın, Hans von Aiberg’e ulaşmak için ismini kullandığı(!) Ahmet Hakan Coşkun meselesi de bunun bir benzeriydi.

Her konuda TARAFSIZ (!) olan AHC; Hv.Aiberg hakkında tarafsızlığını yitiriyor, onun misyoner olduğunu iftira ediyor, hatta “%200 eminim” diyebiliyordu.
Dahası, kendi deyimiyle “Aiberg’i, MİT’in ‘temizlik’ bölümü TİT’e izlletirdiklerini” ağzından kaçırabilecek kadar ileri gidebiliyordu.

Sahi ne zamandan beri sahte nişanlılar metresler üzerinden kırmızı cıva işlerine el atmıştı?
Kanal 7 koridorlarında şahit olduğu ve bizzat içinde yer aldığı entrikaların ardından, hangi masonik eller tarafından Sabah’tı Hürriyet’ti CNN (SİYONEN) KÜRT’tü onu yükseltiliveriyordu?

Fatih semtinin fotoğaf ‘stüdyo’ları neyine yetmiyordu?

CNN ekranlarından Hans von Aiberg’e laf çakmaya kalkan; bunun için A.M. Güven, Atıl kurt (pardon) Çetinkurt Avni ve Edepsizin önde gideni Yüksel ile anlaşan (1997’deki fiyaskodan sonra YNÖ bu defa reddediyor) ancak programı yapamayan mendeburun;

– Derdi neydi Hans von Aiberg ile?
– “Misyonerliğini SABİTLEDİĞİ” Aiberg ile ne alıp veremediği vardı?
– Yoksa tescilli olan ta kendisi miydi, ajanlıkta, ve de başkaca alanlarda?..
– Uğursuz ve Can Dündarlar, Ali Kırca gibiLERle ortak yanları yalnızca REZİL olmak mıydı?

Her neyse…

İşte bu SLEEPER AHC, 2004 senesinde, kelalaka biçimde yani durduk yerde bir mail üretmiş, bunun üzerinden de hikayesini türetmiş ve Hans von Aiberg’i gazetesindeki köşesinde haber yapmıştı.
Belli ki uyuyan güzele, “Sen şu konuda bir kez yaz, gerisine karışma” emri gelmişti.
Kamuoyu önünde o tarihlerde medyada Aiberg ismi hiç konuşulmaz iken, işte o uyduruk e-mail üzerinden lafa bir başlamış, sonra kendi çalıp oynayarak o mektuba yanıtlar döşemişti:

27 Temmuz 2004
Huzur arıyorum!
Vallahi de, billahi de vakti geldi, artık e-mail adresini iptal etmek benim için kaçınılmaz! Uzun süredir açıp bakmıyordum ve haliyle çok mutlu, huzurlu günler geçiriyordum. Nereden kafama estiyse tuttum, şöyle bir göz atayım dedim. Hay demez olaydım!
Kimi iki gündür yazdığım eleştirilere karşın “Neden Ulaştırma Bakanı’nın istifasını istemiyorsun!” diye fırça atıyor, kimi de “Hıncal Uluç’a Coca Cola’nın formülünü bulduğumu yazdım ama bana dönmedi. Bir zahmet kendisine bir hatırlatsanız” diye bana posta işlevi yüklüyordu.
Ama beni “kopartan” asıl mesaj şu oldu: “Selam! Ben Dabbetül Arz Hans Von Airberg’in eşiyim. Sizi de protestan İslam tarikatında görmek isteriz. Bizim medyadaki kalemşorumuz olun. Size istediğiniz kadar para!”
İşte bu mesaj, bana öldürücü darbeyi vurdu: Bir yandan “Yahu bu kadar salak bir görüntü mü çiziyorum” diye hayıflandım, bir yandan da bu arsızlıkta sınır tanımayan “sıcak para” vaadinin şaşkınlığını yaşadım.
“Ben ne yaptım kader sana” şarkısını terennüm ederken birden mesajdaki isme dikkat kesiliverdim.
***
Hans Von Airberg! “Ben bu ismi bir yerlerden anımsıyorum” dedim ve tam 20 yıl öncesine gittim. 80’lerin başında “Abi, şu İslamcı gençler acayip okuyor” kanaatinin yaygın bir şekilde gündeme geldiği ve “Ben hem Kur’an’ı, hem de Kapital’i okurum” diye hava basan yeni yetme İslamcı gençlerin türediği bir dönem vardır, işte o günlere gittim.
Her zaman takıldığımız kitapçının vitrinini işte bu Hans Von Airberg’in kitapları süslerdi. “Arzdan Arşa” başlığını taşıyan Airberg kitaplarının gücü, yazarının kimliğinde gizliydi: Fizik, kimya, uzay bilimleri, matematik gibi tüm bilimleri sular seller gibi bilen, NASA’dan emekli Danimarkalı atom fizikçisi Airberg!
Profesör Airberg, bilimin ışığında Allah’ı bulmuş, İslam’ı seçmiş ve şimdi yazdığı kitaplarla tüm dünyayı etkilemeye çalışıyor!
Hakkında bildiğim bundan ibaretti. Benim gibi fizik, kimya, uzay bilimleri gibi alanlara zerre kadar ilgi duymayan ve “İslam’da huzuru bulanlar” haberlerine her zaman kuşkuyla yaklaşan biri için o kitapların bir albenisi yoktu yani.
Derken bir gün, yıllar sonra.. Bir özel televizyon kanalında bilumum korkutucu efektin eşliğinde “Kendisini NASA’dan emekli Danimarkalı atom fizikçisi Hans olarak tanıtan adamın maskesini düşürüyoruz! İlkokul mezunu Malatyalı Bülent Ayberk, nasıl Danimarkalı atom fizikçisi Hans Von Airberg oldu! Az sonra!” diye bir tanıtım görmeyeyim mi? Merakla izledim haberi. Meğer adamımız, Danimarka, Hans ve NASA gibi anahtar sözcüklerle bilimsel gücünü artırmaya çalışan, amatör ama buna mukabil uyanık Malatyalı bir bilim kurgu yazarı değil miymiş!
***
Şimdi “Dabbetül Arz” gibi ürkütücü bir sıfatla yeniden piyasaya çıkan Hans, bu kadar uçuk kaçık insanın at koşturduğu ortamda bula bula beni buldu! Talihsizliğimi anlıyorsunuz değil mi?
Buradan “Sayın Dabbetül Arz”a sesleniyorum: Vallahi ister Ye’cüc olun, ister Me’cüc! Ama rica ediyorum benim peşimi bırakın! Ben böyle şeylerden korkarım, ayrıca hayalet avcılığına meraklı değilim. Sakın bir cevap filan göndermeyin, zira e-mail adresime önümüzdeki üç ay içinde bakmamaya yemin etmiş durumdayım!
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/07/27/coskun.html

İşlem tamamdı…

Hatta gelecekte; Dışhaberler servisi Mossad inisiyatifinde olan VATAN gazetesinin (ATV-SABAH ekibi oldukları dönemde, Aiberg’e nasıl saldırdıkları link1 ve link2‘den öğrenilebilir) 08 Haziran 2006 tarihli “Din taciri yakalandı” başlıklı iftira yazısında slipırs A.H. Coşkun’un uyduruk yazısına plase yapacaktı:

HAKAN COŞKUN’A MEKTUP YAZMIŞLAR
Öte yandan A. çiftçinin iki yıl önce Sabah’ta yazan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’a medyadaki kalemşörü olmayı önerdiği öğrenildi.
Ahmet Hakan’ın “Ağustos 2004’deki “Huzur arıyorum” başlıklı yazısında şu ifadeler yer alıyor: (…)
http://www.gazetevatan.com/din-tacirleri-yakalandi-79520-gundem/

Ardından çok geçmeden plase alınacaktı:

12 Haziran 2006
İslamcı etkileme sanatı
EĞER adının başında şaşaalı sıfatlar bulunan bir Batılı, sonradan Müslüman olup “hak yolu”na girerse…
Bilin ki bu toprakların İslamcılarını avucunun içine almayı başarır!
Alın işte Cat Stevens.
Adam Müslüman olmasının hemen ardından, öyle eleştiriden münezzeh, “Ulu bir zat” muamelesi görmeye başladı ki, eğer bir dejenerasyon söz konusu olmadıysa, bilin ki karakterinin sağlamlığındandır.
Durum şudur:
Bir Batılının Müslüman olması karşısında imanının kuvvetlendiğini ve bütün iddialarının kanıtlandığını zanneden bir kafa yapısıyla karşı karşıyayız.
Bu öyle bir aşağılık kompleksidir ki, uyanık bir Erzincanlı tam 20 yıldır, bu kompleksin doğurduğu imkanlardan yararlanarak pasta yemektedir.
Evet, Erzincanlı Bülent Ayberk’ten söz ediyoruz.
Yani namı diğer Alman asıllı İskandinav Hans Von Aiberg’den.
Adam tam 25 yıl önce girdi camianın içine.
Kendisini sonradan Müslümanlığı seçmiş bir uzay bilimleri profesörü, yıllarını NASA’da geçirmiş bir atom mühendisi, bilgisayar bilmem nesi falan diye tanıttı.
Ve olanlar oldu!
İslamcı yayınevleri kitaplarını bastı, etrafında küçük de olsa bir grup buldu, müritleri oldu, kısacası bir Hans Von Aiberg rüzgarı esti.
Yıllarca bu işten ekmek yedi Von Aiberg, pardon Erzincanlı Bülent.
Neyse ki bir gün geldi, bunun foyası ortaya çıktı.
Bu sefer de, “Biz bu adamın sahtekar olduğunu biliyorduk” diyenler ortaya çıktı.
Tabii ki vaktiyle neden konuşmadıklarını açıklayamadılar.
Sonra bizim “yetenekli Bülent”, Yaşar Nuri Hoca’yı falan kafaladı, televizyonlara bile çıktı.
Çoktandır ortalarda görünmüyordu.
Geçen hafta yapılan bir polis operasyonuyla ortaya çıktı ki, bizim Hans, bu sefer internet üzerinden örgütlenmiş. Balıkesir’e yerleşmiş, etrafına yine bayağı adam toplamış.
Bu haberi okurken acı acı gülümsedim ve içimden “Ömrüne bereket be Bülent” diye geçirdim.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4565212&tarih=2006-06-12

Anlayan anlamıştır elbette. LEB demeden üstelik.
Ya da bilmeyenler bilenlere anlatırlar artık.
Ya da tersi…

Ve yeniden dönelim 2004’e…
27 Temmuz tarihinde AHCoşkun, SABAH gazetesinde yalanları sıralarken elbette ki iftira attığını biliyordu, ancak onun belki de (!?) bilmediği, figüran olarak kullanıldığıydı.
Sonuçta planlarını ileriye dönük yaparak tuzak kuranlar;
“Günü gelince kullanırız” hamlesiyle tarihe AHC notunu düşmüşlerdi.

İşte o gün geldiğinde Alparslan Aslan isimli bir avukat ortaya çıkmış, AHC’nin mi avukatı yoksa AH’nin mi bilinmez, Hans von AİBERG’e ulaşmaya çalışmıştı.

(Neredeyse herşeyi hesaplayan bu Fezgahçıların sürekli gözden kaçırdıkları bir ayrıntı vardı: ALLAH’ı hesaba katmayı unutuyorlardı. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıydı.)

Av. Serdar AYDIN’ın da arkadaşı olduğu iddia edilen Alparslan ASLAN’ın niyeti Danıştay’a değil de “Hans”a mı saldırmaktı, yoksa Danıştay saldırısı öncesinde “Hans”la aile fotoğrafı mı çektirmek istemişti, belirsizdi.

Bilinen, Aiberg’in oltaya gelmediğiydi.

Ne var ki Aiberg’in inisiyatifi dışında gelişen durumlar vardı ve onlardan biri 2006 Haziran ayında karşısına çıkacaktı.

06/06/2006 tarihinde düğmeye basılmıştı. (Tesadüf o ya, hemen iki gün öncesinde (4 Haziran günü) Akp’nin 2. Olağan Genel Kurulu’na katılmak için Balıkesir’e gelen dönemin Adalet Bakanı, 6 Haziran gecesi Dedeman Oteli’nin 40. kuruluş yıldönümü dolayısıyla verilen resepsiyonunda dönemin Dışişleri Bakanı’yla buluşacaktı.)

7 Haziran günü erken saatlerde gözaltılar başlar başlamaz F-Tipi’nin atadığı Av. Serdar AYDIN harekete geçecek, bir şekilde davaya iştirak ederek beş kişinin müdafiliğini üstlenecekti.
Müvekkillerinin Aiberg’ten şikayetçi olmalarını sağlayacak (bu konu daha sonra ayrıntılanacaktır), Savcı Ali CEYLAN’ın iddianamesini doğrudan kaleme alacaktı.
Öyle ki kendi yazmadığı bu iddianameyi F-Tipi Savcı Ali Ceylan OKUMAKTA zorlanacak ve duruşmada Hakim “Doğru dürüst okuyamıyorsanız, bizde nüshası var, biz oradan okuruz” diyerek onu azarlayacaktı.

(M.K. mahkeme önünde şikayetçi olmayıp da topu E.B.’ın kucağına attığında, Serdar Aydın ters köşeye yatmış, ne yapacağını şaşırmış, neredeyse müvekkilini susturmaya, dahası onun yerine kendisi ifade vermeye kalkışmıştı.)

2002 yılında Jana (selam selam) tarafından uyarıldığı halde önlem almayan, candaşlarına güvenen Aiberg, kim bilir belki de kutlu gelecek ve insanlık için kendini feda etmişti? (Etti)
NURCU Emniyet tarafından komploya kurban gideceğini bile bile, İFTİRA ile GÜDÜMLÜ basına malzeme olacak ve başı HAKSIZ yere ağrıyacaktı.

Belki de (Allah biliyor ki) bu ev alımı;
Tuzak kuranlara karşı bir (yem) tuzaktı…

Sahi ne diyordu dalakçı?

Buradan “Sayın Dabbetül Arz”a sesleniyorum: Vallahi ister Ye’cüc olun, ister Me’cüc! Ama rica ediyorum benim peşimi bırakın! Ben böyle şeylerden korkarım, ayrıca hayalet avcılığına meraklı değilim. Sakın bir cevap filan göndermeyin, zira e-mail adresime önümüzdeki üç ay içinde bakmamaya yemin etmiş durumdayım!

Ahmet Hakan Coşkun’a,
ne Aiberg ne de Aiberg’in yakınlarından herhangi biri
hiç kimse asla mail göndermemişti...
Sonra da göndermedi.

Ama birileri o sleeper’a emir gönderdi
ve hep gönderiyorlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder