31 Aralık 2015 Perşembe

İbrahim SARAÇOĞLU Gerçeği

Televizyon ekranlarında son dönem modası bitki şifacıları kervanının popüler isimlerinden Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun tavsiyelerini ve ağzından düşürmediği Allah inancını ben de ilgi ileizleyenlerdenim.
Her ilaca vücudum alerjik tepki gösterdiği için rahatsızlıklarım için şifayı bitkisel yöntemlerde arayanlardanım. Durum böyle olunca da televizyonda bitkiler hakkında bir konuşan olduğu zamanyapışıyorum ekrana…
Geçtiğimiz aylarda bir eski kurpiyer (kumarhanede kumar oynatan eleman) arkadaşımın evine kahveye içmeye gittim. Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu televizyona çıkınca ben yine ekrana yapıştım. Arkadaşım“Aaaa İbrahim Bey” deyince “Tanışıyor musunuz?” diye sordum. Arkadaşım anlatmaya başlayıncaağzım bir karış açık kaldı.
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu eskiden Antalya’da yaşıyormuş, o dönem yasal olan kumarhanelerin baş müdavimlerindenmiş kendisi, o dönem milyonlarca doları kumarda kaybetmiş, hatta kumar borçlarının bir bölümünü daire tapuları vererek ödemiş kumarhane sahiplerine… O kumarhanelerin V.İ.P müşteri(Ben onlara V.İ.P enayi diyorum) lerindenmiş kendisi.
Yahu nasıl olur “bu adam ağzından dini, kitabı, Allahı düşürmüyor ki” diye düşündüm!
Aradan bir süre geçti. Doğduğum şehirden bir arkadaşım İstanbul’a geldi. Akşam yemeğine çıkardım. Konu rahatsızlığıma geldi. Bitkilerden bahsettim. Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nu takip ettiğimisöyleyince bu seferde arkadaşımın anlattıkları ile dumura uğradım.
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun annesi Mersin’de Filamingo Yolu’nda oturuyormuş, bütün mahallenin çok sevdiği inanılmaz tatlı bir kadınmış, 2002 yılında Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu annesini huzur evine yerleştirmiş, Kadıncağız Mersin Yardım ve İyilik Vakfında hayatının son beş yılını geçirmiş ve Aralık 2007’de vefat etmiş. Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu annesini huzur evine terk ettikten sonra kadının evini diğer mirasçılara haber vermeden satmış…
Bunu duyunca çileden çıktım tabii ki! Televizyonlardan her dakika ahlak ahkamları kesen adam annesini huzur evine terk etmiş ve kadıncağızın evini satmış, ve ziyarete de gitmiyormuş hiç… Bu adam bir de sevgi, sağlık, din ahkamları kesiyor ekranlardan…
Bunu duyunca araştırmalara başladım bir gazeteci olarak, karşıma çıkan her olayda yaşadığım şokun boyutu büyüdü.
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun adının her geçtiği olay inanılmaz şeylerle sonuçlanıyor.
İlk olarak Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun Avusturya’da yaşlı çok zengin bir kadının hasta bakıcısı olarak resmi kayıtlarda yer aldığı bilgisine ulaştım. Uzun süre Avusturya’da hasta bakıcı olarak çalışmış, daha sonra Avusturya’da Silvia adlı bir kadın ile birlikteymiş, Hana adında bir çocuğu olmuş daha sonra Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu dava açıp “Çocuk benden değil DNA testi isterim” demiş ve testler sonucunda çocuğun ondan olmadığı anlaşılmış…
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun Avusturya macerası bununla da bitmiyor. Avusturya’ya girişi uzun süre girişi yasaklanmış, bunun sebebi de Avusturya bankalarından aldığı kredi kartlarının patlamasıymış…
Araştırdıkça tuhaf olaylar devam etmeye başladı.
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, Antalya’da yaşadığı dönem Arzu Hanım ile evliymiş, Arzu Hanım ile iki çocukları var. Arzu Hanım, Saraçoğlu Fal ve Astroloji merkezini açmış Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu ile evliyken ve vergisini de ödemiş, Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu o dönem birkaç iş yapmayı denemiş ama başarılı olamamış bu dönemde de eve Arzu Hanım’ın fal bilim merkezinin geliri ile bakılmış…
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu Arzu Hanım’dan altı yıl önce boşamış, o gün bugündür de çocukları için mahkemenin karara bağladığı nafakadan da tek kuruş ödememiş..
O dönem de mahkeme çocukların velayetini Arzu Hanım’a vermiş, geçtiğimiz aylarda ise Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu mahkemeye çocukların velayeti için başvurmuş, gerekçe olarak da “eski eşim Medyum çocukların psikolojisi bozulacak” sunulmuş, mahkemede Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’ne elbet soracaktır. “Beyefendi, Arzu Hanım sizin ile veli iken hem de sizin soyadınızla bu işi resmi olarak yapıyormuş ve vergisini de ödüyormuş, o zaman bu fal bilim merkezinden evinize giren paralar psikolojinizi bozmadı mı? Diye.
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun bir de Çukurova Üniversitesi ve Akdeniz Üniversitelerindeki öğretim görevlisi olma maceraları var. İki üniversiteden de işine son verilmiş, birinde gerekçe özel hayatı..
Tüm bu iddialar inanılmaz. Televizyonlara çıkıp bu kadar ahkam kesen Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu bu olaylara ne yanıt verir bilemem ama mahkeme çocukları bunları yapmış birine verirse o çocukların o zaman psikolojisi bozulur.
Ben böyle ekranlardan gülücük dağıtan, eskinin kumar düşkünü şimdinin “Moda değişimi” ile din, Allah, kitabı ağzından düşürmeyen adamlardan hiç hazzetmiyorum.
Televizyoncularında programa çıkardıkları ve topluma mesaj verdirdikleri insanlara çok dikkat etmesi gerektiğine inanıyorum.
Ben bu öğrendiklerimden sonra Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun asla hiçbir önerisini takip etmem ve ekrana çıktığında hiçbir şekilde de izlemem…
Annesi ve yaptıkları, Avusturya olayları, Antalya kumarhaneleri ve daha birçok ama birçok burada yazmadığım olay…
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu bundan sonra ekranlara çıkıp da ahkam kesmesin böyle…
Biz Ahlak timsallerini yüz kilometreden tanırız.. Böyle ahlak timsali olunmaz…
Din, bilim hangi ellere kaldı YA RAB!
Tunç Erden Yakar / Turuncutime.com

Çiplenmeden,fişlenmeden yaftalanmadan nice yıllara kavuşmak dileğiyle


Hasan KARAKAYA nın Sosyetik Kızı


(İşaretli olan kişi şarkıcı Seda ÜREN,sağdaki Akit yazarı Hasan KARAKAYA nın kızı Ayşenur KARAKAYA’dır.Fotoğraf özel bir ritüelin yapıldığı SPECİAL bir partide çekilmiştir)
Selam Ve Selam
Saygıdeğer okuyucular
Dinci gazetecinin sosyetik kızına olan ilginizi Türkiye nin önündeki ÇİPLİ KİMLİK belasına da yoğunlaştırmanızı dileriz

http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/cipli-kimlik-tehlikesi_30.html
http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/yeni-cipli-kimliklerdeki-tehlike.html
http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/12/cipli-kimlik-projesine-dikkat-edincipli.html

http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/11/nufus-genel-mudurlugune-10-soru.html
http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/cipli-kimlik-kartlarimiz-geliyorkursad.html

http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/cipli-kimlik-ve-camilere-bomba-31122014.html
http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/cipli-kimlik-ve-yukselen-fasizm.html
http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/cipli-kimlikle-mahremiyet-yalan-olacak.html

http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/cipli-kimligin-cipinde-yahudi-parmagi.html
http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/cipli-kimligin-guvenligi-yetersiz-mi.html

http://muslumanburo.blogspot.com.tr/2015/10/yeni-cipli-kimlikler-yahudi-ye-mi.html

27 Aralık 2015 Pazar

ODTÜ Direniyor

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) bir kez daha gericilerin, hükümetin ve yandaşların hedefinde. Üniversitede gerici yapılanmaların biri 2 bin kişilik kapasiteye sahip 2 camii ve 15 mescidin bulunmasına karşın “İbadet hakkımız engelleniyor’’ bahanesiyle başlattığı gerginlik giderek tırmanıyor. Önce “namaz kılan öğrencilere saldırı” yalanı ortaya atıldı ardından da ülkenin birçok yerinde üniversiteyi hedef alan “namaz kılma eylemleri” yapılmaya başlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski metin yazarı ve Başdanışmanı AKP Milletvekili Aydın Ünal’ın “Cizre ve Silopi’ye nasıl girildiyse ODTÜ’ye de öyle gireriz” sözleriyle açıkça hedef gösterdiği üniversite dün de “siber saldırılar”ı bahane eden bakanların hedefindeydi.
Türkiye’deki internet sitelerine başlayan “siber saldırı”yı bahane eden Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım, ODTÜ’yü güvenlik birimleriyle işbirliği yapmamakla itham eden bir açıklama yaptı. Başbakan Yardımcısı Lütfü Elvan ise ODTÜ Rektörü Ahmet Acar’ı imparator gibi davranmakla suçladı. Hükümetin amacının “.tr” uzantılı sitelerin kontrolünü ODTÜ’den almak olduğu iddia edildi.
2 cami 15 mescit var
ODTÜ’lü öğrenciler ve akademisyenler ibadethanelere karşı olmadıklarını, ancak okuma salonları yetersizken 15 mescit ve 2 camii bulunan yerleşkeye yeni mescit yapılmasını istemediklerini ifade etti.
Eğitim Sen ODTÜ İşyeri Temsilciliği, ODTÜ Öğrencileri, Orta Doğu Öğretim Elemanları Derneği ve ODTÜ Mezunları Derneği dün rektörlük önünde toplanarak bir açıklama yaptı. Ortak açıklamada “ODTÜ’de namaz kılan öğrencilere saldırı” başlığıyla duyurulan olayın, kısa süre içerisinde ODTÜ öğrencilerinin ve yönetiminin hedef haline getirilmesine sebep olduğu belirtildi. Hükümet yetkililerinin ve bürokratların da silahlı zor yoluyla yerleşkeye girilmesi propagandasının yürütücüsü olduğu ifade edildi.
Açıklamada, ODTÜ’de yükselen gerilimin sebebinin ibadet sorunu olmadığı vurgulanarak, asıl meselenin IŞİD’çi zihniyetin devreye sokularak çatışmacı bir zihniyete alan açılması olduğu belirtildi.

BirGün’e konuştular
Mesele Mescid değil

ODTÜ’de yaşanan mesele mescit meselesi değil. Asla böyle tartışılmamalı. Ortadaki durum, siyasal İslam’ın kendisine alan açma çalışmasıdır. Karşı durduğumuz şey de cihatçıların çalışma yürütmesidir.

“Yalan söylüyorlar”
Gökçe Şentürk, öğrenci

AKP ve gerici yapılanmalar, ODTÜ’deki mescitlerin yetersiz olduğu algısını ortaya atıyor. Oysa kendi hazırladıkları broşürlerde bile ODTÜ’de 15 mescit ve 2 cami olduğunu söylüyorlar. Bu, yalanlarının apaçık kanıtıdır.

“İslami çetelerin etkinliği artıyor”
İsmail İnan, öğrenci
Üniversitelere yapılan baskılar elbette sadece ODTÜ ile sınırlı değil. Üniversitelerde İslami çetelerin etkinliği her geçen gün artıyor. AKP, Türkiye’nin ileriye bakan yüzüyle bir kavgaya tutuştu.

Yusuf Tuna Koç, öğrenci
ODTÜ’ye postalla girilmez, sınavla girilir. İbadethanelere müdahale ettiğimize yönelik söylem tamamen provokasyondur. Bizim istediğimiz şey dersliktir, okuma salonudur, kütüphanedir.
Özkan Özöney, öğrenci:
ODTÜ’de 7 yıldır var olduğu iddia edilen Mescit Topluluğu bulunuyor. Ancak bunlar son 2-3 yıldır etkin olma çabası içerisindeler. Yeraltı örgütlenmesi şeklinde çalıştıkları için üniversitemizde tabanları da bulunmuyor. 8-10 kişilik bir üst kademe öğrenci ekseninde şekillendirilmeye çalışılıyor. AKP’nin özellikle son iki yılda verdiği destekle çalışmalar yapılıyor. ODTÜ camiinde ‘Cennete giden yol’ isimli bir etkinlik yapmaya bile çalıştılar. Bizler, dışarıya karşı oluşturulan kara propagandaya izin vermeyeceğiz. ODTÜ’de ibadetlere müdahale edilmez, gerici çalışmalara müdahale edilir.

Devrimci duruş-Halid ÖZKUL


Güney Doğu Anadolu'da egemen olan eski Asya Tipi Üretim Tarzı'nın kastik aşiret aristokrasilerine dayanan feodal / derebeyi büyük toprak sahiplerinin burjuvalaşarak milliyetçi bayraklarına sarılmalarına karşın, dün serf/maraba olan yoksul köylülük "suni" iç savaşında tetiklemesi ile hızla kentlere kayarak, emekçi sınıflara katılırken, Batı'ya iş bulmak için göç edenler hızla lümpen-proleter veya genellikle modern proleter sınıflara katılarak, Marx'ın Komünist Manifesto' da tanımlaması anlamında "ulus" sıfatını kazanarak, hızla egemen veya etnik milliyetçi saflardan uzaklaşarak Türkiye'nin en dinamik unsurları olarak tarihsel materyalist sınıf saflarına katılmışlardır. Zaten 1970'lere nazaran Türkiye ekonomi politiğinin büyük bir dinamizm ile tekelci kapitalizmin globalist evresine yerleşmesine neden olan neo-liberal politikalar sayesinde köy nüfusu hızla '%20'ye doğru gerilemeye başlamıştır. Yani %78 civarında olan kentleşme oranı aynı zamanda ülkede ki sınıflar mücadelesinin de barometresi de olmaktadır. Neo-liberal politikalar neticesinde gerek proleterlerin gerekse de vasıflı teknik-emek olarak proletaryanın saflarına katılan eski küçük burjuva, yeni "proletek" unsurlar sayesinde işsizler ordusu maddenin dördüncü hali olan "flaksible" bir yoğunluğa kavuşmaktadır.
Kapitalizmin ana amacı olarak "artı değer"in sömürülmesinin billurlaşmasının ifadesi olan ve kapitalist sermayeyi oluşturan kar'ın hadlerinin düşmesi sonucu ortaya çıkan, kaçınılmaz ekonomik krizlerden kurtulmak için kentlerde rant yağmasına dayalı bir gayrimenkul balonu yaratma politikası izlemek zorunda olan mali oligarşiler, aynı zamanda kendi mezar kazıcıları rollerini üstlenmeleri de bundandır. İşte bütün bu dış ve iç dinamiklerin kaynağı olan ekonomi politikalarının kavramı olan GLOCAL (globalden yerele ve tersi) materyalist POLYALEKTİK nedenlerden dolayı kentler günümüzün ve geleceğin sınıflar mücadelesinin verildiği savaşımın muharebe alanları olacaktır, demiştik.
Evet, "Taksim-Gezi Başkaldırısı ( direnişi değil) bu açınımlardan dolayı yukarıda saydığımız örneklerin dışında ABD veya Avrupa da yaşanmış örneklerden de ayrı olarak tastamam XXI.y.y.'ın "ilk" tarihte zorun rolünü açıklayan eylemdir. (Ukrayna'daki çatışmalar "sınıf" değil, "ulus" bazında yaşanmaktadır.) Bunun için benim burada altını çizeceğim tarz; kronolojinin edebi-tiyatrol anlatımı değildir. 2000 Yılı'ndan itibaren PENTAGON tarafında resmi ordu sahra talimnamelerinde kullanıldığı biçimi ile sosyo-askeri taktiklerinin teorik irdelenmesidir. Globalist karşı-devrime tepki olarak nasıl konumlanılmalıdır sorusuna cevabının ipuçlarını vermektedir! Özgül olarak Globalist karşı-devrimin kendiliğinde örneği olarak gelişen " Gezi Başkaldırısı" na müdahale biçimleridir.
Olgunun aktivist "direniş" aşamasını temsil eden ocak olarak "Taksim Dayanışması Bileşenleri Platformu", 15 Şubat 2012 tarihinde Mimarlar Odası desteğiyle kurulmuştur. O dönemde Beyoğlu'nun tarihi dokusu Hıristiyan kökeninden dolayı neo-liberal faşist-rantçı-dinciler tarafında hedef seçilmesi de direnişin etkenleri arasındaydı. Keza Gezi Park'ının yerinde olan Topçu Kışlası'nın ( ki daha öncede aynı yer bir Hıristiyan mezarlığıymış) gerici ayaklanmaya kaynaklık ettiği için yıkılmasından neredeyse 150 yıl sonra; kendini son "zat-ı muhterem" zanneden bir siyasi tarafından tekrar inşa ettirilerek, bu sefer rant vurgununa kurban edilmek istenmesi de sabırları taşırmıştır...
27 Mayıs 2013 gece yarısı olayların kıvılcımları çıkmaya başlamıştır. 31 Mayıs Cuma günü olaylar büyük kentlere yayılma göstermiştir. Bu dört gün içinde klasik "direniş" çatışmalarının yaşandığı anlar izlenmiştir.
1 haziran Cumartesi Günü deniz ve kara ulaşımının devlet tarafında kesilmesi üzerine, halkın Kadıköy'den yürüyerek Taksim'e hareket etmesi ve Boğaziçi Köprüsünü geçmesi tarihsel bir andır. Artık ortada statik (durağan) barikatlerde kendi dinamiği ile duran bir " başkaldırı" ya dönüştürmüştür. Kitle, "sanki" 1848 Avrupa Kent Devrimleri'nin statik barikat direnişlerini mağlubiyetin ana taktiksel nedenlerinden biri olarak eleştiren Engels'in "tek taktik" Danton'un dediği gibi "Atılganlık, atılganlık, atılganlık!" uyarısını dinlemiştir. Bu dinamik psikoloji barikatlardaki tüm isyancıları da etkilemiş; barikatlardan polis gücüne karşı vur-kaç taktikleri uygulanması üzerine şaşıran polis güçleri ellerinde ki stratejik savaş araçlarını kaybetmişlerdir. Bunun üzerine Ankara da faşist devlet polisinin terörü belirlenmiş hedefe vurmuştur. Çorumlu Türk-Alevi bir ailenin çocuğu olan ve Alınteri Grubu Üyesi olan işçi Ethem Sarısülük hedef gözetilerek başından vurulmuştur. (12 Haziran da vefat edecekti) 2 Haziran da İstanbul da Mehmet Ayvalıtaş, Eskişehir de Antakya'lı üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz faşist esnaf polis saldırısı ile ağır yaralandı ( 10 Temmuz da vefat etti.); 4 Haziran da CHP'li Abdullah Cömert'in "beyaz terör" kurbanları olması rastlantı değildir. Antakya, Suriye'de tezgahlanan emperyalist-zion "BOP" komplosunun harekat alanları içinde olduğu için önemliydi...
Aynı zamanda "yürüyüşçü" dinamik gruplardan olan çarşı grubu üstünde büyük baskılar kurulmuş, tribün lideri olan isimler gizli yapılan operasyonlarla gözaltına alınarak, tehdit unsuru devlet terörünün psikolojik silahı olarak kullanılmıştır. Bunun yansıması olarak küçük burjuva entellektüel pasifist unsurların devreye ilk girişi gözlemlenmiştir. " Polise karşı kitap okuma" pasifizmine cevap olarak "polisin kitap okuması", pasifizm ile dalga geçmektir aslında. "Haa adam olun bakalım!"; ama 6 Haziran'da kitlenin "akıl-bilgi-bilinci" devreye girer;" Halk Meclisleri", pasifizme alternatif niteliktedir.
Devlet Terörü ile kan dökülmesi, aslında "statik" ile "dinamik" arasında uzlaşmaz çelişkinin çeşitli dışa vurumları gerek medyada gerekse sendikalar bazında teşhir olmasına neden olmuştur.
Zaten başından beri farkında olmadan sanal alemde bir psikolojik savaş verilmekteydi; statik direnişçiler ile azınlık dinamik/"başkaldırı" cılar arasındaydı. Bu mücadele kavramlar üzerinde kibernetik ve kaos üzerine eğitim almamış gönüllü duran kalabalıkı farkında olmadan azınlık duran kalabalıkın farkında olmadan azınlık dinamik devrim savaşçılara karşı duruş sergilemeleriydi. İbre konuşlanmayı tayin edecekti. Ne varki 16 Haziran'da direnişten çok başkaldırı geleneğine sahip Alevi ağırlıklı kentin banliyösü sayılan Gazi Mahallesinde egemen olan CEPHE'ci militanlar dinamik hareketlilik ile Osmanbey- Taksim yönünde atılganlığı olgunun önemli taktik derslerinden biri olarak tüm kentlerde ki dinamik devrimci unsurlar tarafından benimsenecekti. Bu atılganlığın egemen güç üstünde bıraktığı gerilim aynı bölgede faşist terör olarak yansıyacaktı. "Cephe" hareketininn genç öncülerinden Berkin Elvan başından vurulacaktı (9 ay yoğun bakımda kalarak yaşama veda edecekti) Bu kritik noktada iddiaların aksine, merkezi komutadan yoksun olan kitle içindeki devrimci unsurların iteklemeleri ile kendiliğinden gelişen "başkaldırı"; Gezi komünal Platformunda siyasal tavır geliştirme aşamasında mevzi mola durumunda iken 17 Haziran Günü akşamüstü Taksimde bir adam belirmişti. Tek bir "aktivist" ( Türkçeye eylemci olarak tercüme etmek doğru değildir.) performans sanatçısı Erdem Gündüz, "duran adam" figürünü sergilemeye başlamıştır. Anında basının ilgisini üstüne toplayarak "top on" listesinde en üst sıraya; başka bir toplu aktivist figür sahnelemesi olan "oturma eylemi" gibi statik durağanlığın yerine oturtulacaktır; böylece kitle belleğinin yerine "sanki eylem" sanısı kabullendirilecektir. Penguen TV Yayınlarının üstüne düşeni birden farketmeleri de rastlantı değildir.
Performans dans sanatçısı Erdem Gündüz'ün Mayıs Temmuz 2008 de Sırbistan, Karadağ Festivallarinde performans gösterileri için ziyaretleri internet üzerinden zaten kendisi tarafından yayınlanmıştır. Erdem Gündüz Temmuz Ağustos 2007 de ABD, performans sanatı üzerine konumlanmış "The John Kennedy Center" ' da değişim bursu ile giderek eğitim almış, başarısından dolayı bu sanatın çevrelerince tanınmıştır. Ama sanatçının bu çevrelerin geri planlarını doğal olarak ne kadar tanıdığı çok şüphelidir! Artık USAID-NED SOROS tezgahlarının Hoolywood filmlerinde ki "Bond" kopyaları ile hiç bir alakası kalmamıştır. Bu çalışmalar boyunca belgelerini defalarca sunduğumuz gibi artık geçerli olan kesinlikle bilimsel olarak hesaplanıp, keni doğallığında ve mecrasında yürüyen "suni denge" sinopsisidir. Yani eğer bilimsel akıl-bilgi-bilinç sahibi değilseniz her an karşı-devrimin gönüllü figüranı olabilrsiniz. İşte bu perde arkası olgudan insanların kendilerini soyutlaması ne kadar mümkündür? Tıpkı bütün samimiyetleri ile "diren"mekte ve dur"makta inat eden solcularımız gibi.
Renkli Devrimlerden Arap Baharı'na meydanlara toparlanıp "statik-duran" insanlar haline getirilen kitle, zatyen bu işin uzmanı olanların planlayıp başarı ile uyguladığı senaryoların figüranıdır; Çünkü statik olduklarından dolayı sonucu tayin eden onlar değildir, bu senaryoları sahneye koyan taşeronları kiralayan dinamik piyasanın vurguncuları olan mali oligarkların pazarlıklarıdır. Bu yeni nesil sınıflar micadelesi kibernetik-kaos düzeninin komplo "aktivizmi" dir.
General Vo Nguyen Giap'ın "Vietrnam Demokratik Halk Devrimi" Kitabının savaş yürütme tarzı bölümünde anlattığı gibi "Devrim taarruz demektir.....................Ayaklanma saldırıdır"
sf,289,290,291,292,293,294

Kur'an ve Anatomi

Kaynak:http://berkaneren.blogspot.com.tr/2015/10/kuran-anatomi.html


Kur'an & Anatomi



İÇİNDEKİLER


1.BÖLÜM

A- EMBRİYOLOJİ

1- Döllenme
2- Üç Karanlık Evre
3- Duyuların Gelişimi
4- Programlanan İnsan

2.BÖLÜM

B-OSTEOLOJİ

1- Kemiklerin Oluşumu
2- Köprücük Kemiği ve Can (Os Claviculae)
3- Omurga da ki Yaşam Sırrı (Os Vertebrae)

3.BÖLÜM

C- DERMATOLOJİ

1- Parmak İzi
2- Derilerin Değiştirilmesi (Ağrı Reseptörleri)

4.BÖLÜM

D- EK SORU

1- Neden İnsan yaratılmıştır?



---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1.BÖLÜM

A- EMBRİYOLOJİ

1- Döllenme

[Kıyame Suresi 37]"O, dökülen meniden bir damla değil miydi?"

Arapça dil bilgisine göre, "Bir Damla" demek, çokluğun içerisinden bir adet anlamına gelmektedir. Kur'an bu yönüyle gerçekten bir mucize göstererek, 1 damla spermin içerisinden yalnızca 1 adet sperm ile yaşam döngüsünün başladığını göstermektedir.



[Görsel]:Ovum.(Kadın döl hücresi)

[Alak Suresi 1-2]:"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı."

Arapça bir sözcük olan Alakın  karşılığı; "asılıp tutunan  şey"dir. 23 Kromozom Erkek'te, 23 Kromozom'da Kadında vardır. Erkeğin; kadında ki yumurta hücresi olan ovum'u spermler ile döllemesinden sonra; Zigot oluşur. Ve bu zigot, rahim'e asılıp tutunur. Gelişimini sürdürür.

İlginç bir olay vardır ki; Kur'anda tekil olarak Erkek sözcüğü; 23Kadın sözcüğü 23 kez geçmektedir. Dolayısıyla; 23 erkekten 23 kadından 46 Kromozom ile sağlıklı bir birey oluşmaktadır.

2- Üç Karanlık Evre

{Zumer Suresi 6}:"Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık duvar içinde, bir yaratılıştan sonra bir başka yaratılışa dönüştürüp yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?

Allah, Kur'an'ın Zumer suresinin 6.ayetinde, "Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra bir başka yaratılışa dönüştürüp yaratmaktadır." buyurmaktadır. Bugün gerçekten de Embriyoloji biliminin yaptığı araştırmalara göre, anne karnında olan bebek gelişmekte iken 3 karanlık bölgeden geçmektedir. Bunlar sırasıyla;

1-Batın Duvarı Karanlığı,
2-Rahim Duvarı Karanlığı,
3-Amniyon Zarı Karanlığıdır.



Embriyoloji alanındaki araştırmalar da bu karanlık bölgelerinde 3'er katmandan oluştuğunu göstermektedir.
  
Batın Duvarı Karanlığı: Dış Kas Plakaları, İç Kas Plakaları, Çapraz Kaslar.
Rahim Duvarı Karanlığı: Epimetrium, Miyometrium, Endometriyum.  
 Amniyon Zarı Karanlığı: Amniyon(Rahim'de fetüsü en içten saran zar), Koryon(Orta amniyon zarı), Desidüa(Dış amniyon zarı).

Ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğini yazmaktadır.

[Zumer Suresi 6]:"Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık duvar içinde, bir yaratılıştan sonra bir başka yaratılışa dönüştürüp yaratmaktadır."
"Rahimdeki hayat 3 evreden oluşur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanın sonuna kadar) ve fetal (8. haftadan doğuma kadar)."
-(Williams P., Basic Human Embryology, 3. baskı, 1984, s. 64)

Bu evreler ise; bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Bu evreler sırasıyla;

1-Preembriyonik Evre,
2-Embriyonik Evre,
3-Fetal Evredir.

Preembriyonik Evre: Bu ilk evrede zigot bölünerek çoğalır, bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarına gömer. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar.

Embriyonik Evre: İkinci evre toplam 5,5 hafta sürer ve bu süre boyunca canlı "embriyo" olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar.

Fetal Evre: Bu döneme girildiğinde, embriyo artık "fetus" olarak adlandırılır. Bu dönem gebeliğin 8. haftasından itibaren başlar ve doğuma kadar sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği fetusun yüzü, elleri ve ayaklarıyla belirgin, insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır. Dönemin başında 3 cm boyunda olmasına rağmen tüm organları ortaya çıkmıştır. Bu dönem 30 hafta kadar sürer ve gelişme doğum haftasına kadar devam eder.


3- Duyuların Gelişimi

[Secde Suresi 9]:"Sonra Allah, onu dizayn etti ve onun içine ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz."

[Mü'minun Suresi 78]:"O, Sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir. Ne de az şükrediyorsunuz?


[Nahl Suresi 78]:"Allah, sizi annelerinizin karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye; İşitme,görme duyularını ve gönüller verdi.


[En'am Suresi 46]:"De ki; Düşündünüz mü hiç? Eğer Allah sizin; işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek İlah kimdir?


[İnsan Sıres, 2]:"Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla meniden yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık."


Yukarı'da ki ayetlerde Allah'ın insana verdiği bir takım duyulardan bahsedilmektedir. İlginçtir ki; bu duyular sürekli belli bir sıra içerisinde zikredilmiştir.


1-İşitme

2-Görme
3-Hissetme.

Peki bu sıralama için Modern bilim ne demektedir?


Prof.Dr.Embriyolog Keith Moore, embriyonun gelişim sırasında iken; ilk önce iç kulakların belirmeye başlamasını ve bunun ardından da görme ve hissetme & anlamanın merkezi olan beynin gelişimine başladığını söylemektedir.


[Prof.Dr.Embriyolog Keith Moore; Müslüman değildir ancak Kur'an ve Anatomi ile ilgili kitap yazmıştır. Kuranda ki bu ayetleri onaylamaktadır.]


İşitme > Görme > Hissetme/Anlama sıralaması oluşmaktadır. Kur'anda'da Allah Embriyo'nun gelişimi sırasında izlediği yolları anlatırken; bu sıralamayı kullanmıştır.

4- Programlanan İnsan

[Tin Suresi 4]:"Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

1-Lekad = Andolsun (Arapça'da "And" işaret anlamı taşır.)

2-Halaknâ = Biz Yarattık

3-El İnsâne = İnsanı

4-Fî = İçinde

5-Ahseni = En  Güzele Ulaşabilecek

6-Takvimîn
 = Programlama, takvim

Arapça dil bilgisinin kuralları gereği; ayet Türkçe'ye çevrildiğinde Takvimin sözcüğü; "Ahsen-i Takvimîn" olur ve en güzel şekilde/biçimde anlamlarına gelir. Dolayısıyla; bu ayetin meali;


"Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık." olmaktadır.


Bu ayete karşılık; Ateist veya diğer dinlere mensup kişiler; Genetik bozuklukları öne sürmektedir.

(6 Parmaklılık, Yapışık İkizlik vb.) Ancak bilinmelidir ki; genetik bozuklukların temel sebebi; İlk olarak savaşlardır. Peki savaşlar ile genetik bozukluluk ne alakadır?! diyenler elbet olacaktır.

Savaşlar ile genetik bozukluluk bir hayli alakalıdır."Biyolojik/Kimyasal Silah" olarak adlandırdığımız silahlar; genetiği bozmaktadır. Tarihçilerin görüşüne göre tarihteki ilk kimyasal silah; Hititler tarafından geliştirilmiştir. Mısırlılara ait bir tablette; Hititlerin Kadeş savaşında Vebalı hastaları casus olarak Mısır'a gönderdiği ifade edilmektedir.

Eğer ki kimyasal silahlar olmasa idi; gerçekten de insan en güzel biçimde yaratılmıştır.

Ayette ki kelimeler tek tek incelendiğinde; tamlamanın olmadığını düşünürsek; "Takvimîn" sözcüğü de bir hayli önem taşımaktadır.

Arapça bir sözcük olan "Takvimîn" sözcüğü, program gibi anlamlara gelmektedir.

Nitekim bugün bizlere biyoloji bilimi de insanın programlanmış olduğunu söylemektedir. Kainat ve insan vücudu tamamen programlanmıştır.

Örneğin; en çok sinir ucu; parmak uçlarımızda yer almaktadır. Eğer ki orada sinir uçları olmasaydı; herhangi bir varlığı kavrayamazdık.

Kulaktaki duyum eşiği olarak adlandırılan algı sınırları, birazcık daha fazla olsaydı; vücudumuzdaki tüm tepkimelerin seslerini duyacaktık ve hayattaki sesleri algılayamaz olacaktık.

Yeni doğan bir bebeğin kafatası kemikleri çok yumuşaktır. Kafatası kemikleri bebekler üzerinde esnektir. Bu yüzden doğum sırasında bebeğin ana rahminden çıkmasına kolaylık sağlamaktadır. Eğer daha sert olsaydı bebek doğmadan ölebilirdi. Kafatası kemikleri kırılırdı.

Gibi daha pek çok olayları sayabiliriz. Kısacası; Evren ve İnsan; Programlanmıştır. Bu konuyu da Kur'an’da ki şu ayet ile bitirmek istiyorum.

[Kamer Suresi 49]:"Şüphesiz bir her şeyi kaderiyle (programlama,ölçü) yarattık."
 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

2.BÖLÜM

B-OSTEOLOJİ

1- Kemiklerin Oluşumu



Muminun Suresi 14.Ayet
1.Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık.
Ayette “Nutfe” olarak tarif edilen varlık zigottur. Zigot Rahim duvarına yapışarak embriyo haline gelmektedir. Bu ayette; “Alaka” olarak tarif edilen varlık ise Embriyodur.



2.Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık.

Ayette embriyo’nun mudga’ya yani yumuşak doku-kıkırdağa dönüştüğü anlatılmaktadır. Embriyo döneminde insan kıkırdak dokudur.

3.Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık.

Ayette, mudga’nın yani kıkırdağın kemiklere dönüşmesi anlatılmaktadır. Anatomi biliminde bu olaya “Ossificasyon” adı verilmektedir. Ossificasyon, Embriyonel dönemde ve doğumdan sonra bağ doku ve kıkırdak dokunun kemiğe dönüşmesine verilen isimdir. Kemikleşme, ana rahminde 7.ay ile 12.ay arasında başlar ve 20-25li yaşlara kadar devam eder. Ossificasyon, kemiğin epifiz ve diafiz merkezinde başlar.



Kıkırdak Dokuda Kemikleşme

 4.Daha sonra kemiklere et giydirdik.

Ayette Kemiklere et giydirildiği yani etin kemikleri sardığı-tutunduğu anlatılmaktadır. Embriyonel dönemde önce kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri, kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek bir araya gelir ve kemikleri sarar. Oluşan bu yapıya ise “et” adı verilmektedir.







5.Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik).

(Evrim konusuna destek olarak bu ayetin bu cümlesini gösterenler mevcuttur.)

6.İşte böyle Allah, Mübarek’tir, En Güzel Yaratıcı’dır.



2. Köprücük Kemiği ve Can (Os Claviculae)

Kıyamet Suresi 26-30.Ayetler

“Hayır, can boğaza dayandığı,
“Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği,
(ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği,
bacakların birbirine dolandığı zaman,
işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.”

Kıyamet suresinin 26.ayetinde geçen “Hayır, can boğaza dayandığı zaman” ifadesinin Arapça metninde “el terakiye” kelimesi kullanılmıştır. Arapça bir sözcük olan “El Terakiye” sözcüğünün karşılığı; Nefes Borusu, Köprücük Kemiği, Boğaz’dır. Hatta Latincede ki “Trake (Nefes Borusu)”sözcüğü Arapçadan geçmiştir. Nedeni ise, Haçlı seferleri aracılığı ile İslam coğrafyasında ki eserlerin çalınmasıdır.





Allah bu ayette 3 anlama gelen “El Terakiye” sözcüğünü kullanmıştır. Terakiye sözcüğünü, Köprücük kemiği olarak baz alırsak;

 Köprücük kemiği (Os Claviculae) kemikleşmenin başladığı ilk kemiktir. Sebebi ise bu kemiğin özel bir görevinin bulunmasıdır. Köprücük kemiği, kol hareketlerinin en olağanüstü durumda olmasını, kusursuz çalışmasını/işlemesini sağlamaktadır. Embriyonel dönemde bu kemiğin ilk kemikleşmesinin nedeni, ana rahminde ki embriyo da oluşacak diğer kemiklerin birbirleriyle bağlantı yapıp, yumuşak dokuların köprücük kemiği ile dengede tutularak, dengeli bir şekilde diğer kemiklerin de gelişmesini sağlamaktır. 


Os Claviculae (Köprücük Kemiği)


Yine ayette ki “El Tarkiye” sözcüğünü “soluk borusu (trake) olarak ele alırsak;
Soluk borusu, oksijen’in akciğerlere iletilmesini sağlayan kanaldır. Ayette “can boğaza-soluk borusuna dayandığı zaman” ifadesi kullanılmaktadır. Burada kastedilen nokta, ölürken verilecek olan son nefestir. Ölürken Nefes trake aracılığıyla dışarı çıktığı zaman, can’da verilmiş olacaktır.

3- Omurgada ki Yaşam Sırrı (Os Vertebrae)

Tarık Suresi 5-7.Ayetler

"İnsan neden ve nasıl yaratıldığına bir baksın;
 o, atılan bir sudan yaratıldı.
 (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır."

Tarık suresinin 5 ve 7.ayetler arasına (5-7 dahil) baktığımızda, Allah insanın Anatomi bilimini öğrenmesini, aynı zamanda da neden yaratıldığımızı öğrenmemiz için de Kur’an okumamızı istemektedir.

 6. Ve 7. Ayetlere baktığımız zaman, “o atılan bir sudan yaratıldı, o su bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır.” İfadesini görürüz. Bu ayeti okuduğumuzda aklımıza ilk olarak “meni” gelmektedir. Ancak meni bel ve göğüs kemikleri (omurları) arasından çıkmayacağı için, bu ayettin bizlere anlatmak istediği başka bir mesaj olduğunu da unutmamamız gerekmektedir. 

Sinir sistemimizin ulaşmadığı hiçbir organ yoktur ve vücudumuzda ki bütün biyokimyasal olaylar sinirlerimizin kontrolü altında işlemektedir. Anatomik olarak; Kadın ve erkeğin cinsiyet organlarını çalıştıran sinirler, parasempatik ve sempatik sinirler olarak adlandırılır. Parasempatik sinirler, kuyruk sokumu kemiklerinin üstündeki sağrı kemikleri arasındançıkar.






YAŞAM-ÜREME MEKANİZMASI

1- Pudental sinirler yoluyla iletilen uyarılar ile sırt kemikleri bölgesinde bulunan (Göğüs omuru-Vertebrae Thoracicae ile Vertebrae Lumbales) 14 sırt omuru arasında ki sempatik çekirdekler uyarılır. 

2- Buna cevap olarak göğüs kaburga kemikleri ile omur kemiklerinin birleşim yerinin altında bulunan deliklerden uyarı verilir.

3- Bu uyarılar cinsiyet organlarına iletilir ve meninin atılmasını sağlayan kasları gevşeterek meni atılır.

Yukarıda ki spermin atılma mekanizmasına baktığımız zaman, Allah aslında o ayet ile, spermin nasıl atıldığını bizlere işaret etmiştir, bunu çözmek içinde ayetin başında “insan neden-nasıl yaratıldığına baksın” tavsiyesini-emrini vermiştir.




---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

3.BÖLÜM

B- DERMATOLOJİ

1- Parmak İzi

[Kıyame Suresi 4]:"Evet, değil kemiklerini, parmak uçlarını bile düzüp koymayagücümüz yeter."

Kıyame suresinin 4.ayetinde geçen bu ayet; Parmak uçlarına dikkat çekmektedir. "Parmak uçlarını bile düzüp koymaya" ifadesindeki; Düzüp-koyma sözcükleri bu ayete belli bir işaretler katmaktadır. Parmak uçları düzülmüştür. Her insanın Parmak uçları farklıdır.

Bu ayet Kur'anda ki Kıyame yani Kıyamet (Ölümden sonraki diriliş) adlı surede geçmektedir. Kıyamet vaktinde; herkesin dirileceğinin bir işaretide; parmak uçlarındaki izlerdir. Her bir iz; farklı bir kişiye işaret eder.



2- Derilerin Değiştirilmesi (Ağrı Reseptörleri)

Tayland'da ki Chiang Mai üniversitesi Anatomi bölümü başkanı Prof.Tagatat Tejasen, Dr.Zakir Naik ile karşılaşması sonucunda Müslüman olmuştur.

Bilim adamları yıllarca yıldır; Ağrı Reseptörleri üzerine araştırmalar yapmışlardır. Ve; yıllarca yıldır da; Ağrı hissinden sadece beynin sorumlu olduğu kaanatine varmışlardır. Yakın bir geçmişte öğrenmişlerdir ki; Beynin yanısıra deride ağrıyı hissetmeye yarayan ağrı reseptörleri vardır. Bir insan ağrı reseptörleri olmadan acı hissedemez.

İşte bu sebeple de derisi yanmış bir hasta geldiğinde, doktorlar yanan derinin üzerine toplu iğne batırırlar. Eğer hasta acı hissediyorsa; yanık yüzelseldir. Üzülecek bir şey yoktur. Eğer hasta acı hissetmiyorsa; işte o zaman doktor üzülmelidir. Çünkü yanık derindir.


[Nisa Suresi 56]:"Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız! Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz!"

Kur'an ayetleri inkar edenlerin ateşe atılacağını ve derilerinin yanıp döküldükçe yeniden yenileneceğini söylemektedir. Bura da "Ağrı Reseptörlerine (Pine Reseptors)" işaret vardır.

Ve bugün, yakın zamanda bilim adamları; deride ağrıdan sorumlu olan Reseptörleri keşfetmişlerdir.


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

4.BÖLÜM

D- EK SORU

1- Neden İnsan yaratılmıştır?


Değerli okuyucularım. Bu sorumuzun cevabını bizlere Allah Kur'an'da bildirmektedir. 

[Zariyat Suresi 56]:"Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece)Bana kul olsunlar diye yarattım.


İnsanoğlunun var olmasında ki ilk amaç; Allah'a kulluktur. Kimi insanlar; Kul ile Köle kavramını birbirine karıştırmaktadır. Kul ile Köle kavramı aynı değildir. 


Köle kavramı; Bir kişinin zorlaması sonucunda o kişiye itaat etme şuuru iken,

 Kul kavramı ise; Bir kişinin zorlamamaksızın, onun tavsiyelerine itaat etme şuurudur.

Gerçekten insan bu hayatta yaşamak veya yaşamamak istiyorsa, Allah'a Kul olmalıdır. Çünkü; Yüce Allah, insan için ne gerekliyse, ne faydalıysa her şeyin en doğrusunu bilendir. 


[Mülk Suresi 2]
:"O ki; hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O mutlak galiptir. Çok bağışlayıcıdır.

İnsanoğlunun var olmasında ki ikinci amaç ise; İmtihandır. Dünya'da her insan belirli bir imtihana tabiidir. Herkesin anlaması gerektiği bir konu vardır ki; oda dünya'da adaletin olmadığıdır. Dünya'da eşitlik vardır. Adalet yoktur. Eşitlik; adalet demek değildir. Adalet Ahirettedir. Dolayısıyla insan kendisine eşit değil de adaletli davranılmasını istiyorsa, yeryüzünde Allah'ın emir ve yasaklarına uyarak, ahiret için çaba göstermelidir. 


Kısacası; İnsan'ın bu dünya'da yaratılmasında ki amaç; Allah'a kulluk ve imtihandır. Eğer siz bu imtihandan başarıyla geçmek istiyorsanız, kendinizi Allah'a adayınız.[En'am Suresi 162]:"Muhakkak ki; benim namazım-salatım, kurbanım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.”de.